Tornacılar

Gene televizyon seyirciliğimin kurbanı olup bir şeyler öğrendim. Son neredeyse on hatta onbeş senedir Türk pop müziğine renk katmakta olan Serdar Ortaç’ın mesleğini öğrendim. Öğrendim ama, daha önceden de tahmin etmiş olmam gerektiği kafama iyice dank etti. Herhangi bir şarkıcı, ola ki Serdar Ortaç şarkısı söylüyorsa bunu kulağım kapalı bile bilebilirim. Çünkü tüm şarkılar aynı elden ve aynı ritim, ezgi, kafiye uyumu ve anlamsız söz dizelerinden oluşmakta. Mesela “şah değil, padişah değil, bezirgân değil” burada bezirgân olarak vezir kastediliyor. Mesela Bengü’nün yeni söylediği iki melek şarkısında geçen “Dolunay gibi tam hareketsiz”. Dolunay hareketsiz olan bir şeyin betimlemesini yapmak üzere kullanılabilecek bir obje midir? Yani tüm şarkıların kafiye için eklenilen kısımları adeta tornadan çıkmış gibi. Yani sahibinin ünlü olmadan önceki meşguliyetinin bir yansıması. Gerçi şarkıların hepsi hemen kendini benimsetiyor ve hiç yadırgamıyorsunuz ama uzun süre albümü dinlenirse herhalde beyin yıkaması gibi bir durum oluşması söz konusu.

Şarkılarından hep aynı ışığı aldığımız bir başka sanatçı da, şimdi göçmüş olan Yıldırım Gürses idi. Kendisi “Hafif Türk Sanat” müziği icra ediyordu ve şarkılarında hep bir hızlı ritim ve sevgi kelebeği teması işleniyordu. Yalnız kendisi sonradan olma, yani tornacıdan devşirme değildi.


Otuz yıl önce söylediği şarkıları hala daha aynı zevkle dinleyebildiğimiz kişi Erol Evgin’dir diyebilirim. Yeni şarkılarındansa eskileri daha bir hoşuma gider. E, adam ne de olsa mimar. Temeli sağlam atmış, üstü sağlam olmasa da sırf temelle işi götürüyor.

Gene hiç tarzını değiştirmeyen Ferdi Özbeğen, ki kendisi şeklini bir hayli değiştirmiş, bir de Ümit Besen, şu sıralar televizyonlarda pek bir sık görünür oldular. Onlar da yeni şarkılarındansa eskileriyle işi kotarıyorlar. Murat biladerimin bir arkadaşının teyzeoğlu olan Ümit Bey’i dinlemeye gittiklerinde istedikleri şarkıyı daha istek cümlesi bitmeden eski şarkıdan geçiş yapıp söylemeye başlamasıyla Murat’ın haklı takdirini kazanmışlığı da vardır.

Mustafa Sandal da aynı Serdar Ortaç gibi kalıbını ve kılıfını hiç değiştirmeyenlerden. “Förü de var özel mi özel” şarkısından bu yana hep aynı tip müzik ve kliplerinde hep aynı dans figürleriyle piyasada tutunan Mustafa’yı yapmış olduğu bir şarkıdan dolayı silmiş bulunuyorum. Mustafa, bir yerde melodisini duyduğu müziğin hiç araştırmasını yapmadan birebir alarak şarkıyı yapıp klibini çektiğinde acaba bir adamın müzik kariyerine engel olacağını biliyor muydu? TRT televizyonunda RİZİKO adlı yarışmanın spikerliği yapan Serhat Hacıpaşalıoğlu’nun kendisine kariyer olarak şarkıcılığı seçip ilk albümünü hazırlarken albümün lokomotif parçası olarak seçtiği ve tüm Türkiye ve Balkanlarda telifini aldığı şarkısını daha albümün çıkmasına 2 hafta kala televizyonda kliplerinin döndüğünü görünce garibimin hevesi kursağında kalmış. Ve daha olmadan yok olmuş bir kariyere sahip olmasını Mustafa’yı mahkum ettirse de acaba tamir edebilir mi?

Eskilerden biri olan ve Türk pop müziğinin zamanının önemli isimlerinden olan Erkut Taçkın da o zamanlar müzikten fazla para kazanamayacağını anlamış olmalı ki gelir getirecek başka işlerin peşinde koşmuş ve Bankalar Caddesinde aydınlatma malzemeleri satmaya başlamıştı. Sırf kendisini görmek üzere bir defasında mağazasına girip ampul almışlığım bile vardır.

Ünlülerden daha doğrusu benim idollerimden biri olan, zamanında tuttuğum takım olan Göztepe ve Milli Takımın kalecisi olan Ali Artuner’in İzmir Kemeraltın’da bulunan ayakkabı mağazasının içerisine her geçişimde bir göz atar, eğer ki Ali’yi orada görürsem adeta penaltı kurtarmış kaleci hissiyatını yaşardım. Buradaki örnek ilgili kişinin mesleğine öykünülerek betimlenmiştir.
Devamını Okuyunuz